Kuşatma: Suriye ve Irak savaşında, resmin bütününe bakmak! (ANALİZ)


ANALİZ: Puzzle parçlarını birleştiriyor, Suriye ve Irak savaşına biraz daha geriden bakmayı deniyoruz. 

Suriye ve Irak’ta olup bitenlerin asıl amacına yönelik sorgulamalarımızın bu bölümünde, “kaotik savaştan” çıkan “tek düzenli planlamanın“, aslında hangi amaca hizmet ettiğini sorguluyoruz.



Kuşatma…

Kuşatma‘yı anlamak için, savaşa katılan unsurların açıklamalarını yan yana ve alt alta koyacağız. Böyle yaptığımızda bu kuşatmanın kim ya da kimlere karşı, ne amaçla ve nasıl yapıldığını daha net görebilir, doğru bir okuma yapma fırsatı bulabiliriz. 

Ara ara geçtiğimiz haberlerde gelişmeleri “mikro” düzeyde verirken, buna benzer analizlerde ise bu “mikro” bakışı bir kenarda tutup, “makro” açıdan bakmayı deneyeceğiz.
2011’de başlayan Suriye ve Irak savaşının, bu güne kadar gelen noktasında önce bir kaç küçük gelişmeyi ve pozisyonu anlatıp, tarafların yaptığı açıklamalar ışığında o kuşatmayı tanımlamaya ve kuşatmanın adını koymaya çalışalım. 

KUŞATMA’NIN CEPHESİ: ‘BÜYÜK KÜRDİSTAN!’

YPG/PKK, Suriye kuzeybatısındaki Afrin’den başlayarak El Bab‘ı atlayıp Menbiç‘e uzanan Suriye sınırındaki Kobani, Tel Abyad, Hasake bölgesindeki Serakaniye, Kamışlı, Malikiye hattının tamamında kontrolü sağlarken, Suriye‘de ise Sincar, Zaho, Amedi (Kandil etekleri), Barzan bölgelerinin tamamını, İran hattına kadar ele geçirmiş durumda. 
Kısaca 2011’de Kamışlı hattında sıkışan YPG, yine Kandil eteğinde toplanan PKK, artık iki ülkenin kuzey sınırının tamamına yayılmış görünüyor. Bir başka değişle örgüt, Suriye ve Irak kuzeyinde El Bab dışında Türkiye’nin 911 kilometrelik tüm sınır hattını ele geçirmiş durumda. 

YPG/PKK açısından gelişme bu…
Peki bu nereye doğru gidiyor?

Gidişatın ne yönlü olacağını, yine iki örgütün en yetkili ağızları veriyor.  
Mesela YPG/PKK kanadından yapılan açıklamalara bakıldığında örgütün “orta vade” planları arasında Suriye kuzey batısında İdlib’e ulaşma eğiliminin olduğunu gördük. YPG kanadından yapılan bu açıklama Observer gazetesi tarafından haberleştirilmiş, planın “Kürt güçlerinin Akdeniz’e açılma isteğinden ortaya çıktığı” belirtilmişti.  
Bu niyet beyanı ile YPG’nin, bundan sonraki hedefinin “Suriye kuzeyinden batıya doğru Akdeniz’e ulaşmak” olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda elbette kuzeybatıdaki çatışma, planlama, işbirlikleri ve stratejinin de buna göre şekilleneceğini söylemek mümkün.

Örgütün kuzeybatı planının yanı sıra kuzeydoğuda da benzer bir hazırlık içinde olduğu görülüyor.
PKK Dış İlişkiler Başkanı Rıza Altun, örgütün Haber Ajansı ANF‘de 6 Mayıs‘ta yayınlanan röportajında, kuzeydoğuda hedefin İran olduğunu açık biçimde söyledi. Altun o röportajında “İran’ın iç sorunlarını çözmemesi ve demokratikleşmemesi durumundaSuriye ve Irak‘ta (Orta Doğu krizi) savaşın ülkeye yayılabileceğini söyledi.

Yani savaşın orta ve uzun vadede seyrinin Türkiye güneyine boylu boyunca ele geçiren YPG/PKK’nın, doğuda İran’ın kuzeybatısını, batıda ise El Bab ve İdlib’i alarak Akdeniz’e açılmayı amaçladığı görülüyor. Bu konjonktör, PKK‘nın 4 parçalı “Büyük Kürdistan” planıyla da birebir örtüşüyor. Anlaşılan bu plana göre Türkiye, koparılacak dördüncü parçanın “son aşaması” olarak bir müddet daha kenarda bekleyecek.  

HARİTA: PKK/YPG’nin sarı renkle gösterilen ulaşmak istediği sınırlar. Durum: Örgüt, İdlib ve El Bab hattı dışında Suriye ve Irak’ta hakimiyet kazandı. İran’ı hedef gösterip, Türkiye’yi harita gösterilen sınırlarda plan içinde tutuyor.

Yukarıdaki haritada PKK/YPG‘nin ulaşmak istediği nihai sınırlar görülüyor. Bu harita Türkiye ve İran dışarıda bırakıldığında hali hazırda gerçekleşmiş durumda. Peki İran ve Türkiye bu haritaya eklenince ne olacak?

Kuşatma…


KUŞATMA’NIN ADI: İSLAM
Kuşatma, salt tek bir ülkeyi hedef almadığı gibi, tek bir amaca da hizmet etmiyor. Aslında Ortadoğu‘da büyük oranda Birinci Dünya Savaşı ile tamamlandığını düşündüğümüz sınırların, aslında o tarihten bu yana çizilmeye devam edildiğini gösteriyor.
Kuşatma, halen devam eden sürecin, yerel çatışmalarla ivmelenmesinden başka bir şey değil!

Kuşatma coğrafi olarak Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ın yanı sıra daha doğuda Afganistan’ı, kuzeyde Ermenistan‘ı, güneyde ise İsrail’i içine alan hatlarda şekillendiriliyor.
Kuşatma, Türkiye, İran, Suriye ve Irak gibi zamanına göre “dominant” olan güçler arasında bir “yama” atıp, “Büyük Kürdistan” blokajıyla, bölgeyi daha kontrol edilebilir, istikrarsız, müdahaleye açık ve istenildiği gibi yönetilebilen bir coğrafya haline getirmeyi amaçlıyor.
YPG/PKK‘nın İdlib üzerinden Akdeniz’e açılmak istemesi, “sırada İran var” diyerek savaşın bu ülkeye de sıçrayacağının işaretini vermesinin altında iki kritik gerçek daha var; Örgüt, İran’daki parçayı kopararak, Ermenistan sınırlarına, İdlib’i aldıktan sonra Akdeniz’e açılmasıyla birlikte ise İsrail’le sınır olacak. Dolayısıyla Kuşatma, etrafı Arap, Türk ve İranlılarla çevrili İsrail’i, Türkiye’nin güney sınırına kadar uzanan bir kalkanla korumayı amaçlıyor. Ermenistan‘dan başlayan, İran ve Irak üzerinden Akdeniz’le bağlanan ve nihayetinde İsrail’le noktalanan “müthiş bir koruma kuşağı”…  

Sınırlardaki değişimin fiziksel etkileri, yukarıdaki sonucu kendiliğinden vermiş oluyor. Ancak elbette amaçlanan bundan daha fazlası…   

  • Türkiye’nin çevresini “kontrol edilebilir bir unsurla” sarmak, Türkiye‘yi istikrarlı ve her zaman istenildiği gibi kontrol edilebilir, yönetilebilir müstemleke halinde tutmaya devam etmek.
  • Avrupa’yı Ortadoğu’dan güvenilir bir “güvenlik duvarı ile” ayırmak. Ki bu durumda bu “güvenlik duvarı” “bir PKK devleti” oluyor. 
  • Bu “kuşatma” aynı zamanda Asya‘ya açılan bölgede güvenilir üs demek. İkinci dünya savaşı sonrası oluşturulan eski Varşova Paktı‘na karşı, kuvvetli bir eşik, sıçrama tahtası oluşturmak…
  • İsrail’in sırtını sağlama almak. İsrail ve arka bahçesi konumundaki tüm bölgeyi, en az onun kadar güvenilir, birlikte çalışılabilir bir ittifakla konumlandırmak. Olası risklerde İsrail’in geri cephesinde “sıkı bir müttefik” doğurmak. Bu gerekçe, PKK devletinin kuruluşunu ABD‘ye göre gerekli hatta “zorunlu” hale getiriyor.  

Ortadoğu’daki kanlı savaşta ABD‘nin PKK/YPG‘ye korumalık yapması, iteklemesi, hatta stratejik ortak saymasının yukarıda sıralandığı gibi bir çok alt nedeni var. Bu gerekçelere AB- ABD rekabeti, ABD-Rus ve Çin (Asya) çekişmesi, petrol ve kapitalin, ağır işleyen ekonominin canlanması da eklenebilir.

Ancak Eski ABD Başkanı Barack Obama döneminde Dışişleri Bakanlığı’nın danışmanlarından olan Peter Mandaville’nin açıklaması aslında asıl niyetin ne olduğunu ve kuşatmanın kime karşı yürütüldüğünü açık biçimde gösteriyor. MandavilleWashington’ın komünist, sosyalist bir idieolojiye sahip olduğu ileri sürülen, üstelik resmen terör örgütü sayılan PKK’nın uzantısı sayılmasına karşın neden ABD’nin YPG’ye destek verdiği yönündeki soruya, “ABD dış politikası, yaklaşık 20 yıldır Marksist grupları tehdit olarak görmüyor” sözleriyle değerlendiriyor.
Neden artık komünizmin tehdit olarak görülmediğine ilişkin ikinci bir soruya verdiği yanıt ise her şeyi daha anlamlı kılıyor. Mandaville bu soruya Çünkü 20 yıldır, İslam faktörü devreye girdiği anda ABD, araya bir çizgi çiziyor” yanıtını veriyor.

ABD’nin Birleşmiş Milletler büyükelçisi Nikki Haley‘in, İran’ın bölgeden çekilmesi gerektiği yönünde açıklama yaparken, bunun gerekçesi olarak, İsrail’i kastederek “müttefiklerimiz için sınır güvenliğini mutlaka sağlamalıyız” ifadesini kullanması bunun en güzel yansımasını veriyor. 

Dolayısıyla çok yakından bakıldığında, kimin nereyi aldığı, hangi örgütün kim tarafından desteklendiği gibi küçük çaplı gelişmelerle bizi meşgul eden bu kanlı savaşın geniş perspektifte çok daha büyük bir misyonu olduğunu görebiliyoruz.


ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül 2001’de ikiz kulelere yapılan saldırı sonrası 16 Eylül’de Camp David‘de Ulusal Güvenlik Toplantısı’na katılmış, Afganistan ve Irak’a saldırmadan önce bunu açıkça söylemişti. Washington’a dönüşte ABD vatandaşlarına televizyonlardan seslenen ve halen Beyaz Saray’ın resmi internet adresinde bulunan o açıklamada Bush, bundan sonra yürütülecek savaşın “Haçlı Seferi” olacağını açıklamıştı.

Evet, kuşatma İslam’a karşı yapılıyor.
Özel’de “kutsal İsrail’i düşmansız bırakmak için” yürütülen bu savaş, genelde İslam’ın bizatihi kendisini hedef alıyor.
En acısı ise hiç kuşkusuz bu “kirli kuşatma” harekatını, adı Müslüman olan ülkelerin “işbirlikçi yöneticileri” eliyle yapılması…
Açık savaşta “topyekun mücadelede” güçlü bir direnişle karşılaşacağını iyi bilen ABD-İsrail ittifakı, “Müslüman müstemleke rejimlerin” vekaleten savaşan idarecilerinin elleriyle bu kuşatmayı yürütmeye devam ediyor. Haberyirmi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir